İkinci Dünya Savaşı'nı Bitiren Proje: Manhattan Projesi
20. yüzyılın ortalarına doğru atomun parçalanmasıyla ortaya çıkan yüksek enerji fark edilmiş ve bu enerjinin insanlığın sonunu getirebilecek kadar güçlü olduğu yavaş yavaş anlaşılmıştı. İkinci Dünya Savaşı'nın yaşandığı bu dönemde savaşın bitmesinin insanlığın yararına olacağını düşünen ve Hitler'in birtakım acımasız planlarından haberdar olan bir grup bilim insanı, Amerika yönetimini bu konu hakkında uyarmış ve savaşın bir şekilde bitmesini dilemiş. Savaşta pes etmek gibi bir niyeti olmayan Amerika, çözümü düşmanını pes ettirmekte bulmuş ve onlar için akıllıca, insanlık için acımasızca olan Manhattan Projesi'ne imza atmıştır.
Atomun parçalanması nedir?
Dünya Savaşında Nükleer Tehdit
Leo Szilard bu keşif ile ilgili Fermi’ye bir keresinde “İnsanlık tarihinde karanlık bir sayfa açtığımızı biliyordum” demişti.
Roosevelt daha sonra Bilimsel Araştırma ve Geliştirme Kurulu adını verdiği ekibe Enrico Fermi’yi de dahil etmişti. Bu arada 1941 yılında bu gelişmeler yaşanırken Japonya Hawaii’deki Pearl Harbour limanına saldırmış ve binlerce Amerikalı hayatını kaybetmişti. Bunun üzerine Roosevelt Amerika’nın da 2. Dünya Savaşına katıldığını açıklamıştı. Bu gelişme üzerine Bilimsel Araştırma Kuruluna askeri temsilciler de dahil olmuştu. Fermi’nin uranyum çalışmalarının yanında Glenn Seaborg gibi bilim insanları da saf plütonyum numuneleri üretiyor, Kanada’da da farklı tesislerde nükleer araştırmalar devam ediyordu. İşte tüm bu çalışmaları daha organize bir şekilde yürütmek amacıyla Roosevelt Aralık 1942’de Manhattan Projesinin startını verecekti ve New Mexico’daki Los Alamos laboratuvarında nükleer fizyon çalışmaları yürüten J. Robert Oppenheimer da bu projenin bilimsel direktörü olarak atanacaktı.
Project Y olarak da bilinen Los Alamos laboratuvarı işte Manhattan Projesi kapsamında ilk bombaların üretilip test edildiği yer olacaktı. Ve 16 Temmuz 1945 tarihinde. New Mexico’da Alamogordo’da bir çölde, Trinity Testi adı verilen ilk atom bombası denemesi başarıyla gerçekleşecekti. Ortaya çıkan mantar bulutu 10 km’den fazla göğe yükselecekti.
Fizikçi Isaac Rabi bu anı şöyle anlatmıştı:
“Bir anda gözleri kör eden bir ışık çıktı. Ömrümde bu kadar parlak bir şey görmemiştim. Kimse de görmemiştir. Sonra içinizden bile gelip geçen bir patlama dalgası. Yok. Kimsenin böyle bir şeye şahit olduğuna inanmıyorum. Işıktan sonra bir ateş topu çıktı ortaya. Yükseldikçe yükseldi. Sanki tüm dünyada bundan sonra yaşanacakları işaret edercesine, büyük bir canavar doğuyordu.”
Bu olaya şahit olan başka bir fizikçi Kenneth Brainbridge aslında daha net bir şekilde ifade etmişti: “Artık hepimiz lanetlendik.”
Evet. Trinity Testi ile artık “atom çağı” resmen başlamıştı. Bu arada Oppenheimer ile birlikte çalışan ekipler biri uranyum bazlı, diğeri de uranyumdan elde edilen yapay bir element olan plütonyum bazlı olmak üzere iki adet bombayı üretmeyi başarmışlardı. Bunların isimleri ise tarihe yazılacaktı. Uranyum bazlı olana “the Little Boy” yani Küçük Çocuk, diğerine ise “the Fat Man”, yani “Şişko Adam” adını vermişlerdi. Bu iki bombanın tasarımı da yine Oppenheimer’ın liderliğindeki Los Alamos’ta yapılmıştı. Ve Amerika’nın ikinci dünya savaşını sonlandırması için en önemli stratejisi olacaktı bu bombalar.
Bu sıralarda Almanya Avrupa’da ciddi kayıplar veriyor ve teslim olmaya hazırlanıyordu. Ancak Amerika, Japonya’nın sonuna kadar savaşacağını düşünüyor ve bu savaşı bitirmek için çare arıyordu. 26 Temmuz 1945’te müttefiklerin ele geçirdiği Almanya’nın Potsdam şehrinde yapılan Potsdam Konferansında ABD Japonya’yı yeni, demokratik ve barışçıl bir hükümet kurmaya davet etmişti. Aksi halde “ani bir yıkıma hazır olun” uyarısı da yapılmıştı.
Ancak Japon imparatoru bu çağrıya göre tahttan inecekti ve kendisi gelecek planlar içinde görülmüyordu. Bu şartlar altında da imparator bu çağrıyı reddedecekti.
Roosevelt’in ölümü ardından ABD başkanı olan Harry Truman ise Manhattan Projesinin başarısını öğrenmiş ve artık bombalar kullanılabilecek haldeydi.
Truman projedeki temsilcilerden bombanın kullanılıp kullanılmaması gerekliliği ve gerekiyorsa nereye atılması gerektiği konusunda fikir istedi. Özellikle Pearl Harbour saldırısı sonrasında Amerika kamuoyu bu konuda başkana baskı da yapıyordu. Proje liderleri de bombalar kullanılırsa savaşın sona ereceğini ve yüzbinlerce kişinin hayatının kurtulacağını, bunun hem Japonya hem de Amerika açısından en doğru seçim olduğuna karar verdiler. Bunun için de ilk hedef olarak nüfusu nedeniyle ve orada Amerikan esirleri bulunmaması nedeniyle Hiroshima seçildi. Ellerindeki sınırsız gücü kullanarak Japonları teslime zorlayacaklardı.
Ve 6 Ağustos 1945 tarihi geldiğinde Enola Gay bomba uçağı “Little Boy” adındaki atom bombasını Hiroshima’nın üzerine bırakacaktı.
Bomba yere değdiği an itibariyle yaşanan yıkım, görülen manzara, yaşananlar… İnsanlık tarihinde yaşanması, görülmesi imkansız şeylerdi. Korkunç kelimesi az kalır. Binlerce insan. Nasıl söyleyelim. Ölmek değil. Bir anda. İşlerine giden. Okula giden. Markete giden. İnsanlar. Parklarda oynayan çocuklar. Bir anda yok olmuşlardı. Buharlaşmışlardı sanki. Bu yetmemişti sanırım. Ne Japonya teslim olmuş, ne de Amerika vazgeçmişti. Üç gün sonra. 9 Ağustos’ta Fat Man de Nagasaki üzerine bırakılacaktı.
İki bomba toplamda kimi kaynaklara göre 100 bin, kimilerine göre 200 bin kişiyi öldürmüştü. Sonrasında neden oldukları hastalıklar kaynaklı ölümleri, yüzbinlerce yaralıyı ve bir milletin aklına kazınan bu felaketi, psikolojik etkilerini saymıyoruz bile. Japonya ise ikinci bombanın ertesi günü buna karşı koyamayacağını anlayıp teslim olduğunu açıklayacaktı.
Madalyonun iki yüzü olarak nitelendirebileceğimiz nükleer enerji...
Bir yanda enerji santrallerinde elde edilen muazzam enerji, öteki yandan ise insanlığı yok edebilecek büyüklükte bir güç...
Bilim dünyasını ikiye bölen bu muhteşem güç dünyanın adeta yönünü değiştirmişti.
Kaynak:
https://bebarbilim.net/manhattan-projesi-bilim-tarihinin-donum-noktasi/
Hiç yorum yok: