Yavuz Sultan Selim kimdir? Hayatı ve savaşları...
8 yıllık taht döneminde ülke sınırlarını 2,5 kat büyüten Osmanlı padişahı Yavuz Sultan Selim'in hayatı... Yaptığı savaşlar, antlaşmalar ve ölümü... Babasının Yavuz Sultan Selim'e bedduası nedir? Yavuz Sultan Selim neden öldü?
|
Yavuz Sultan Selim |
10 Ekim 1470 yılında dünyaya gelen I.Selim, II. Bayezid'in ve Gülbahar Hatun'un çocuğudur. Aynı zamanda Fatih Sultan Mehmet Han'ın torunudur.
Sert mizacından sebep Yavuz lakabını almıştır. Ayrıca şehzadelik döneminde de Selim Şah olarak anılmıştır.
Yavuz Sultan Selim doğduğunda babası sancak görevinde olduğundan Amasya'da dünyaya gelmiştir. Annesinin kim olduğu hakkında tam bilgi olmamakla birlikte kimi kaynaklara göre Dulkadiroğulları Beyi Alaüddevle Bozkurt Bey'in kızı Gülbahar Hatun kimi kaynaklara göre ise yine Dulkadiroğulları Beyi Alaüddevle Bozkurt Bey'in kızı Ayşe Hatun'dur.
|
II. Bayezid |
Yavuz Sultan Selim, 1481 yılında henüz 11 yaşındayken babası II. Bayezid'in tahta çıkmasıyla Trabzon'a sancağa çıktı. 1510 yılına kadar sancak görevini sürdüren Şehzade Selim, 29 yıl boyunca Trabzon'da sancak görevini yerine getirmiştir.
Sancak Görevi ve Padişahlık Makamı
Sancak görevinde devlet işlerinin yanı sıra dini öğrenimini de sürdüren Şehzade Selim, alim Mevlana Abdülhalim Efendi'nin derslerinden istifade etmiştir. Henüz şehzadelik döneminde devletin içinde büyük yer kaplayan Türkmenlerin devlet yönetiminden rahatsız olduğunu Safevi Devleti'ne yöneldiklerini fark etmiştir. Bunun üzerine İstanbul'dan izinsiz Gürcülere karşı sefere çıkmıştır. Bu seferlerden en önemlisi Kütayis Seferi'nde Kars, Erzurum, Artvin başta olmak üzere pek çok yeri Osmanlı topraklarına katmıştır. Hatta devlet töresine göre elde edilen ganimetin beşte birini devletin hazinesine katması gerekirken, onu da mücahit Türkmenlere bırakmıştır.
II. Bayezid'in 8 oğlundan 5'i II. Bayezid sağlığındayken vefat etmiştir. Diğer 3 oğlundan Selim Trabzon'da, Korkud Saruhan'da, Ahmet Amasya'da vali olarak görev yapıyordu. Şehzade Selim'in oğlu I. Süleyman, Kefe sancak beyi; Ahmed'in oğluysa, Bolu sancak beyiydi.
Şehzade Selim Trabzon valiliğinde dikkatleri üzerine çekmeyi başarmıştı. En önemlisi yeniçerilerin desteğini arkasına almıştı. Fakat Osmanlı bürokrasisi Şehzade Ahmed'i destekliyordu.
Rumeli'ye Geçiş
Şehzade Selim, uzun zamandır kötü giden devlet işlerinden ötürü babasının artık saltanatı terk edeceğini haber almıştı. Fatih Kanunnamesi'ne göre, hükümdar olan şehzade diğer kardeşlerini öldürecekti. Bunun için kardeşleri Korkud ve Ahmed'in hareketlerini yakından takip ediyordu. Saltanatı ele geçirmek için kardeşleri gibi Selim de hazırlık yapmış, kendi askerlerine ek olarak Kırım Hanı kuvvetlerinden de istifade etmiştir. Rumeli'ye geçtiğinde yanında Kırım Hanı'nın küçük oğlunun komutasında 350 kadar asker de vardı. Ayrıca taraftarları sayesinde Yeniçeri Ocağı'nın desteğini de elde etmişti.
|
Şehzade Ahmed |
Şehzade Selim'e Kefe sancak beyliği teklif edilse de, ulemadan nasihat için adam yollansa da hiçbirini kabul etmemiş ve Rumeli(Balkanlar) ye doğru yol almıştı. Şehzade Selim karşıtları üzerine yürümelerini gerektiğini söylese de kabul edilmemişti. Şehzade Selim bunu duyunca savaşa gelmediğini, babasının elini öpeceğini söylese de Selim karşıtları Rumeli Beylerbeyi Hasan Paşa'yı yollamışlar fakat Hasan Paşa savaşmadan Edirne'ye dönmüştü. Bunun üzerine II. Bayezid bizzat kendisi yola koyulmuştur.
Padişah II. Bayezid yaşlı olduğundan arabayla hareket etmiş ve Çukurçayır'da Selim'in ordugahının karşısına gelmişti. Selim karşı taraftan taarruz olmadıkça, kesinlikle saldırılmamasını emretmiştir. Bayezid, binmiş olduğu arabanın penceresinden elini öpmeye gelen oğlunun kuvvetleri gösterilince duygulanmış, Rumeli akıncı ve sancak beylerinin de etkisiyle savaştan vazgeçilerek taraflar arasında bir anlaşma yapılmıştır. Buna göre; veliaht yapılacağı dedikoduları olan Şehzade Ahmed'in veliaht yapılmayacağı temin edilmiş ve Bayezid tarafından şehzadelerinden hiçbirini diğerine tercih edip veliaht yapmayacağına dair ahidname yazdırılmıştı. Ayrıca Selim'e Rumeli'den istediği Semendire Sancağı verilmiş, bununla beraber bu sancağa Alacahisar ve İzvorvik Sancakları da ilave edilmiştir. Bu gelişmeler üzerine Şehzade Ahmed babasına yazdığı mektupta; Selim'in askeriyle babasının üzerine yürümesine rağmen kendisine 3 sancak ve buna ek olarak 500 bin akçe verilmesini eleştirmiş, sadece 3 sancak olsa da bunun Rumeli'nin tamamen verilmesi demek olduğunu, hükümdarlığına sadece bir hutbe ve bir de sikke kaldığını; hâlbuki kendisinin babasını asla incitmediğini belirtmiştir. Ayrıca babası sağ oldukça saltanatta kesinlikle gözü olmadığını, ancak asi kardeşi üzerine gitmesine izin verilmesini istemiştir. Böylece Şehzade Selim, veliaht tayinini de önlemiştir.
|
Osmanlı'da Cülus töreni |
Tahta Çıkışı ve Cülus Bahşişi
İstanbul'dan hemen sancağına gitmesi emredilen Selim yolda oyalanırken; Şehzade Ahmet, Şahkulu meselesinde asileri takip etmek yerine Amasya'ya dönünce, askerin zaten sallantıda olan desteğini tamamen kaybetmişti. Şahkulu ile yapılan mücadele sırasında sadrazamı Hadım Ali Paşa'nın öldüğünü öğrenen Bayezid, aynı dönemde oğlu Şehenşah'ın da ölüm haberini alınca, tahttan çekilme kararı kesinleşti ve Şehzade Ahmet'e haber gönderildi. İstanbul'daki bürokratlar zaten Şehzade Ahmet'i destekliyorlardı. Bayezid, Selim'i destekleyen Rumeli Beylerini çağırttı ve Şehzade Ahmet'in hükümdarlığına karşı çıkmayacaklarına dair söz aldı. Beyleri ikna etti ama yeniçeri açık açık Selim'i desteklediğini söylemediyse de "Biz senin sağlığında başka hünkar istemeyiz." dedi.
Yeni sadrazam Hersekzade Ahmet Paşa, tüm askerin Selim'den taraf olduğunu söyleyip verilen söze sadık kalması için padişaha ısrarcı olduysa da fayda etmemiş ve tez gelmesi emredilen Ahmet İstanbul'a vardığının ertesi günü tahta çıkarılmıştı.
Ama Hersekzade haklıydı. Ahmet'in hükümdarlığını tanımayan Yeniçeri, isyan çıkartıp devlet ileri gelenlerinin evini yağmaladı. Bayezid'ten tahtı terketmemesini, Selim'i de veliaht ilan etmesini istediler. Bunun haberini alan Ahmet tahtı bırakıp Anadolu'ya döndü. Ahmet yandaşı İstanbul bürokratları bunun üzerine, Selim gelmesinde ne olursa olsun diyerek Korkut'a haber saldılar ancak Korkut'a hürmeti olan yeniçeriler, veliaht olarak Selim'den başkasını tanımayacaklarını söyleyince, artık bir hükmü ve nüfuzu kalmayan Bayezid, Selim'i İstanbul'a çağırdı. Başta tahttan çekilmekten vazgeçtiğini söyleyerek Selim'i İran üzerine yapılacak sefere serdar tayin etmek istese de Selim, "Ordunun başında hünkar olur." diyerek tahtı açıkça istedi. Tüm askerin ve bazı devlet adamlarının da Selim'den taraf olduğunu gören Bayezid, tahtı oğluna terketti. Selim, 1512 yılı 24 Nisan günü tahta çıktı, bir ay sonra 23 Mayıs'ta da cülusunu dağıtıp saltanatına başladı.
Babası ve Kardeşlerinin Vefatı
Oğlunun cülusunun ertesi günü Dimetoka'ya doğru yola çıkan Bayezid ise, Çorlu civarında aniden vefat etmişti. Kimilerine göre, kalbi ve ihtiyar bedeni yaşananlara daha fazla dayanamayarak iflas etmiş, kimilerine göre ise Selim, yenilmiş eski hünkarının yemeğine zehir katmışı.
Sonuçta Bayezid, oğlu tarafından tahttan indirildikten 3 gün sonra vefat etti; bir yıla kalmadan iki oğlu Ahmet ile Korkut'ta babaları ile aynı kaderi paylaştılar.
Selim, sekiz kardeşinin arasından sıyrılarak ve muhtemelen baba katili olarak, tahta hakim olmayı başarmıştı. Çok sert ve acımasız olduğu söylenen, eline baba ve kardeş kanı bulaşan Yavuz Sultan Selim'in, devletin selameti için başka şansı olmadığı ve özellikle de Korkut'un ölümünün ardından uzun süre üzüntüden kendine gelmediği, hatta geceleri odasından ağlama sesleri geldiği, dolaşan rivayetler arasındadır.
|
Yavuz Sultan Selim öncesi Osmanlı haritası |
8 Yılllık Zaman 80 Yıllık İcraat (Padişahlık Dönemi)
Tahta çıktığı ilk dönemlerde sıkıntılı zamanlar yaşayan Osmanlı'da, Yavuz Sultan Selim ipleri eline almış ve seferler için hazırlıklara başlamıştı.
Bu zor zamanların en büyük sebebi olarak Şii Safevi Devleti'ne sefer yapmayı planlayan Yavuz Sultan Selim, oğlu Süleyman'ı 50.000 askerle Anadolu'da bırakmış ve Erzincan'dan Tebriz'e yürüyüşe başlamıştır. Fakat bu yürüyüşün uzun sürmesi üzerine Osmanlı ordusunda açlıklar ve sıkıntılar baş göstermeye başlamıştı. Ordu içinde geriye dönmek isteyenler olmuştu. Bunların Yavuz Sultan Selim'in kulağına gitmesi üzerine Selim, atına binerek askerlerine hitaben cesaret veren ve meydan okuyan bir konuşma yaptı. Geri dönmeye niyeti olmadığını söyleyen Selim, askerlerin söylediklerine uyan ve geri dönüş için kendisi ile görüşen Hemdem Paşa'yı çocukluğundan beri tanıyor olmasına rağmen ölümle cezalandırdı. Cesedi gömülmesi için Yeniçerilere verdirdi.
Çaldıran Savaşı
24 Ağustos 1514'te Osmanlı ve Safevi birlikleri Çaldıran Ovası'nda karşı karşıya gelmişti. Bu savaşta Osmanlı, Safevi ordusunu bozguna uğratarak Çaldıran Savaşı' ndan galip gelmişti.
Bu savaşta yaralanan ve atından düşen Şah İsmail, askerlerinden birinin atını ona vermesi ile savaş alanından kaçtı. Yavuz Sultan Selim yoluna devam ederek Tebriz'e girdi, bu olayı müteakip şehirdeki birçok sanatçı ve ilim adamı İstanbul'a gönderildi. Yaşadığı ağır yenilginin ardından Şah İsmail eski saygınlığını yitirdi. Bu sayede Doğu Anadolu'da Osmanlılar için bir tehlike kalmadı. Çaldıran Zaferi'nden sonra, Erzincan, Bayburt kesin olarak Osmanlı hakimiyetine geçti. Dönüş sırasında Bayburt ve Kiğı kalelerinin teslim alındığı haberleri gelmişti. Yavuz Sultan Selim, yolda bazı askerin etrafı yağmalaması üzerine Vezîriâzam Hersekzâde Ahmed Paşa ile Vezir Dukakinzâde Ahmed Paşa’yı azletti; ancak kısa süre sonra Dukakinzâde’ye makamını iade etti.
Mısır Seferleri
|
Mercidabık Savaşı |
Mercidabık Savaşı (1516)
Hem Fatih döneminden gelen anlaşmazlıklar hem de Selim'in İran seferiyle Memlükler, Safevi Devleti'yle ittifak yapmıştı. Ayrıca Safeviler üzerine yapılan Osmanlı seferinde Memlük ordusu Osmanlı sınırına doğru kaydırılmıştı. Yavuz Sultan Selim döneminde, Dulkadiroğlu Beyliği'ne son verilmesi, Osmanlılar ile Memlüklüler arasındaki mevcut gerginliği daha da arttırdı. 1516 yılında Sadrazam Hadim Sinan Paşa komutasındaki Osmanlı ordusunun Suriye’den geçmesine Memlüklerin izin vermemesi üzerine, Yavuz Sultan Selim 5 Haziran 1516'da Mısır seferine çıkmış, 27 Temmuz günü Osmanlı Ordusu Mısır sınırına dayanmıştır. Memlük Sultanlığına bağlı Antep ve Besni kaleleri birer gün arayla teslim olmuştur. Fakat taraflar arasında asıl büyük savaş Mercidabık'ta gerçeklemiştir. Halep yakınlarında Mercidabık'ta karşı karşıya gelen iki ordudan Memlük Ordusu, Osmanlı ordusunun yoğun top atışlarına fazla dayanamamış ve bozguna uğramıştır. Memlük Sultanı ise atından düşerek ölmüştür. Savaştan 4 gün sonra Halep'e giren Yavuz Sultan Selim, hiçbir direnişle karşılaşmadan şehri ele geçirmiştir. Aynı zamanda Hama, Humus ve Şam'ın da teslim olmasıyla Osmanlı ordusunun önü açılmış ve Filistin yolu görülmüştü.
|
Sina Çölü |
Sina Çölü'nü Geçiş ve Ridaniye Savaşı
Geriye dönmeden yoluna devam eden Yavuz Sultan Selim, 30 Aralık'ta Kudüs'e girmiş ve kutsal yerleri ziyaret etmiş ardından da Gazze'ye girmiştir. O sırada tahta yeni geçen Memlük Sultan'ı Tumanbay, Osmanlı hakimiyetini kabul etmediği gibi barış teklifi için gelen Osmanlı elçisini de öldürmüştür. Tumanbay, Venediklilerden top ve silah alarak Ridaniye'de kuvvetli bir savunma hattı kurmuştur. Bu sırada Osmanlı ordusunun Kahire'ye ulaşması için geçilmesi imkansız denilen Sina Çölü'nden geçmesi gerekiyordu bu da yaklaşık 2500 kilometrelik bir çöl mesafesi yapıyordu. Yavuz Sultan Selim, ordusuyla bu çölü tam 13 günde geçmeyi başarmıştı. Çoğu insan olarak askeri deha olarak görülen Napolyon'un bile 300 yıl sonra bu çölü geçemediğini düşünürsek Yavuz Sultan Selim gerçekten de akıllara sığmayan bir şeyi başarmıştı. Bu olay şu şekilde açıklığa kavuşturuluyor:
Yavuz Sultan Selim ordusuyla çöle girdikten bir müddet sonra Yavuz, atından indi, yürümeye başladı. Askerî erkân, hayret ve dehşet içinde idi, "Atların bile kanının kaynadığı, zor yürüdüğü bu çölde Sultan, niye atından indi, yürümeye başladı?" diye fısıltılar başladı. Bu dehşet içinde askerî erkân da, atlarından inip, onlar da yürümeye başladılar.
Paşalar, Yavuz'un arkadaşı Hasan Can'a "Ne olur Hünkâra sor. Bu acep ne iştir?" dediler.
Hasan Can, Yavuz'a merakla, bu halin neyin nesi olduğunu sorunca, Yavuz, "Hasan görmüyor musun, önümüzde Allah Resulü Fahr-i Kâinat Efendimiz yürüyor!" dedi.
On üç günde bu korkunç çöl, bir bulutun altında, Allah Resûlü'nün ruhaniyetleri ile geçildi.
Sina Çölü'nü geçtikten sonra Ridaniye'de Memlük Ordusu ile karşılaşmıştır. Hemen sâhil yolunu bırakıp güneye Şinâ çölüne doğru yönelip, hızla yol alıp Memlük Ordusu'na, El-Mukaddam Dağı'nın etrafını dolaşarak güneyden saldıran Yavuz Sultan Selim, bu manevra sayesinde Memlük Ordusu'nun yönleri sabit olan toplarını etkisiz hale getirmiştir.
Memlûk Sultanı Tumanbay çok büyük çabalarla yaptığı savaş hazırlıklarına rağmen 22 Ocak günü Ridaniye Savaşı'nı kaybetmekte olduğunu anlayınca en cesur askerleri ile bir birlik kurup Osmanlı komut merkezine bir baskın düzenlemişti. Sultan Selim'in otağı sandığı Veziriazam'ın çadırına girip ve Veziriazam Hadim Sinan Paşa öldürtmüştü. Bu suikast baskınınında istenen hedefi bulamaması sonucu, Tumanbey savaş alanından kaçmış. Böylece 22 Ocak 1517'de Ridaniye Zaferi kazanılmıştı. Fakat bu savaş çok zayiatlı geçmiş ve her iki taraf da 25 bin kadar asker kaybetmişti.
Bu savaş ardından Kahire'ye girilmiş fakat Memlük Sultanı Tumanbay ve örgütlediği Memlüklüler'in direnişinin ardından şehir, yoğun bir savaşla 10 günün sonra ele geçirilmişti. Yavuz Sultan Selim 4 Şubat'ta törenle Kahire'ye girmiş ve Tumanbay'da Kahire kale kapısına asılmıştı. Bu zaferle birlikte Memlük Devleti yıkılmış, toprakları Osmanlı egemenliğine girmiştir. Bu seferde çok büyük ganimet elde edilmişti ve Mısır'daki Osmanlı ordusu erzak ve mühimmat gerektiriyordu. Sultan Selim İstanbul'a gemi ile haber göndererek 80 parça kadar gemi ve 20 parça kadırgadan oluşan bir filonun İstanbul'dan acele gönderilmesini istedi. İskenderiye limanına ulaşan filo orada Sultan Selim için çok görkemli bir donanma gösterisi sergilediler. Ele geçen hazineler ve ganimet malları bu filoya yüklenerek 15 Temmuz'da İstanbul'a gönderildi. Mısır Seferi sonunda Suriye, Filistin ve Mısır, Osmanlı hakimiyetine girmiştir. Ayrıca Hicaz ve yöresi de Osmanlı topraklarına katılmıştır. Doğu ticaret yolları tamamen Osmanlıların eline geçmiştir. Elde edilen ganimetler ve alınan vergilerle Osmanlı Hazinesi dolmuştur. 6 Temmuz 1517'de Kutsal Emanetler Osmanlı eline geçmiştir. Ayrıca Kıbrıs'taki Venedikliler Memlükler'e verdikleri vergiyi Osmanlılar'a ödemeye başlamıştır.
Mısır'ın alınmasıyla Baharat Yolu da Osmanlı kontrolüne geçmiştir. Devrin en önemli iki ticaret yolu İpek ve Baharat Yolu'nu ele geçiren Osmanlı bu sayede Avrupa ülkeleri, ekonomik yönden Osmanlılara bağımlı duruma gelmiştir.
|
Yavuz Sultan Selim'in mührü |
Devlet Hazinesi
Sultan Selim, babasından devraldığı boş hazineyi ağzına kadar doldurmuştur. Yaygın bir efsaneye göre; hazinenin kapısını mühürledikten sonra, şöyle vasiyet etmiştir: "Benim altınla doldurduğum hazineyi, torunlarımdan her kim doldurabilirse kendi mührü ile mühürlesin, aksi halde Hazine-i Hümayun benim mührümle mühürlensin." Bu vasiyet tutulmuş, o tarihten sonra gelen padişahların hiçbiri hazineyi dolduramadığından, hazinenin kapısı Osmanlı'nın yaklaşık 400 yıl sonraki iflasına kadar Yavuz'un mührüyle mühürlenmiştir.
Ölümü
Yavuz Sultan Selim, Edirne'ye harekete karar verdikten sonra bir gün musahibi Hasan Can'a sırtına bir şeyin battığını söylemiş, bunun üzerine Hasan Can, elini hükümdarın sırtına sokmuş fakat bir şey bulamamıştır. Ancak ikinci sefer yine aynı şeyden şikâyet edince o zaman Hasan Can, Sultan Selim'in sırtına bakmış ve henüz baş vermiş, etrafı kızarmış ve tam olgunlaşmamış sert bir çıban görmüştür. Bunu Sultan Selim'e söyleyince, Sultan çıbanı sıkmasını istemişse de Hasan Can: "Pâdişahım, büyük bir çıbandır, henüz hamdır, zorlamak caiz değildir, bir münasib merhem koyalım" demiş, bunun üzerine Sultan Selim "Biz Çelebi değiliz ki, bir çıban için cerrahlara müracaat edelim" cevabını vermiştir. O geceyi ızdırap içinde geçiren Hünkâr, ertesi gün hamama giderek orada çıbanı sıktırıp zedeletmiş, fakat bu da ızdırabını artırmaktan başka bir işe yaramamıştır. Bunun üzerine Hasan Can'a "Seni dinlemedik amma kendimizi helâk ettik" deyip çıbanın macerasını anlatınca Hasan Can "Neredeyse aklım başımdan gidiyordu" diyecektir. Bütün bu sıkıntılara rağmen Yavuz, sefer daha önce kararlaştırıldığı için geri dönmeyerek hasta olduğu halde 2 Ağustos 1520 tarihinde Edirne'ye doğru yola çıkmıştır.
Yavuz, Çorlu'da 40 gün Başhekim Ahmed Çelebi tarafından tedavi edilmiş fakat yara yine de büyüyüp açılmıştır. Hareket edemeyecek kadar yorgun düşen Yavuz, tedaviden ümidini kesince Edirne'de bulunan vasiyetini belirtmiştir. Ayrıca acele edip yetişmesi için Manisa Valisi olan oğlu Şehzade Süleyman'a haber göndermiş ancak oğlu gelmeden 1520 yılında 21 Eylül'ü 22'sine bağlayan gece Çorlu karargahının bulunduğu köyde ölmüştür.
|
Yavuz Sultan Selim sonrası Osmanlı haritası |
Babasının bedduası
Babası II.Bayezid, tahtı devrettikten sonra Şehirden çıkacağı sırada, Bayezid'in ellerini havaya açarak Yavuz Sultan Selim’e beddua ettiği ve "Kılıcın keskin olsun ama, ömrün kısa olsun" dediği aktarılır. Bu beddua, o dönem kronik kaynaklarında da yazılıdır. Ancak, bu Yavuz'un ölümü sonrası yakıştırılan bir halk dedikodusudur.
Kaynaklar:
Hiç yorum yok: